Internette dolaşırken belki görmüşsünüzdür, belki duymuşsunuzdur. Twitch, Youtube ve benzeri platformlarda yayın yapan içerik üreticilerin başı sıklıkla telif hakları konusunda dertte. Telif hakkı iddiaları ve yasal çekişmeler, youtuberlara dava açan plak şirketlerinden, televizyon yöneticilerini dava eden youtuberlara ve müzikten, film endüstrisine kadar her yerde. Yayıncının oynadığı oyundaki müzik yüzünden Twitch’e ve hatta yayıncıya dava tehditleri savurmak, artık günümüzde kanıksadığımız bir durum haline geldi. Hatta son 20 yılda o kadar çok telif hakkı davası oldu ki, kongre aslında insanların fikri mülkiyet konusunda dava açması için bir küçük davalar mahkemesi oluşturdu ve hatta bunu ikinci Covid teşvik yasa tasarısına bile dahil etmek zorunda kaldı.

Bu yüzden burada birkaç soru sormakta fayda var. İlk olarak, buraya nasıl geldik? Ve ikincisi, mevcut telif hakkı yasalarımız iyi mi kötü mü ve kim için iyi, kim için kötü.

Öyleyse, “Telif Hakkı Bir Hak Olmaktan Nasıl Çıktı?” konulu bu yazıda bir yandan Disney’e giderek daha fazla kızıp, diğer yandan olan biteni birlikte değerlendirirken bana katılın.

Ortalama bir internet kullanıcısı olarak büyük bir şirketle bir telif hakkı iddiası için muhtemelen asla savaşmak zorunda kalmayacak olsanız da, büyük işletmelerle olan ilişkilerimize dikkat etmemiz için pek çok başka neden olduğunu göreceksiniz.

Öncelikle, telif hakkının bu kadar ilgi çekici bir konu olmasının nedenlerinden biri, içsel bir çatışma yaratmasıdır. Bir yandan, yaratıcı çalışmanızı, başkaları tarafından araklanıp satışa sunulmasına karşı korur. Ancak öte yandan, insanları eğlenceli bir şekilde ilham kaynağı olarak kullanmaktan veya diğer yaratıcı çalışmalara yöneltmekten aktif olarak alıkoyabilir. Ve bu çatışmayı en iyi, şirketi temel olarak modern fikri mülkiyet ortamımızı yaratan kişiye, Walt Disney’e bakarak anlayabiliriz.

1928’de Walt, Universal Stüdyoları için Şanslı Tavşan Oswald karakterini yarattı ve Oswald büyük bir hit oldu. Ancak Disney, daha fazla Oswald çizgi filmi yapma konusunda Universal ile görüşmeye gittiğinde, stüdyonun zaten ona sormadan yeni Oswald kısa filmleri üzerinde çalıştığını öğrendi. Universal Stüdyoları karakter üstündeki haklara sahipti ve Walt bu konuda hiçbir şey yapamadı. Walt doğal olarak öfkelenmişti, sadece kendisi için çalışacağına ve kendisinin ve şirketinin yarattığı tüm karakterlerin telif hakkını elinde tutacağına söz verdi. Ve şimdi disney, temelde son 30 yılda herhangi birimizin önemsediği neredeyse her karakterin telif hakkına sahip.

Aferin Walt!

Rivayet o ki, eve trenle dönerken bir öfke nöbeti geçiren Disney, kendisine ve yalnızca kendisine ait olacak yepyeni bir karakter geliştirdi: Mickey Mouse ve benzeri görülmemiş bir başarı elde etti. Kendi fikri mülkiyetinin kontrolünde olan Disney, telif hakkı yasalarının koruması altında daha fazla Mickey Mouse çalışmaları yaptı ve sonuçları gayet iyi oldu.

Şüphesiz ki telif hakkı ile ilgili kanunların faydası tek Walt Disney ile sınırlı değildi. 1990 yılında senarist art buchwald, Paramount Pictures’a fikrini çaldığı ve onu “Coming to America” fikrine dönüştürdüğü için dava açtı, ve sonuçta kendisine 900000 $ ödenmesine karar verildi. Muhtemelen filmin 250 milyondan fazla kar ettiği bu durumda kimse sonuçtan rahatsız olmamıştır.

Telif hakları kişiyi ve kurumları korumaya yöneliktir. Birisi bestelediğiniz şarkıyı, yazdığınız bir şiiri, tasarladığınız görseli vb şeyleri Youtube’da yeniden yayınlarsa, ondan reklam parası alabilir veya bu yayını tamamen engelleyebilirsiniz ve bu teorik olarak iyi bir şeydir. Her ne kadar telif hakları birçok içerik üretici için son derece yararlı olsa da, özellikle son yıllarda gitgide daha karanlık tarafa yönelmiş gibi görünüyor.

Aslına bakarsanız, bu koruma kalkanını bir çember olarak tahayyül edersek, bu çember içinde o kadar çok şey (c) tarafından korunuyor ki, pek çok insan bunun yaratıcılığı boğduğunu ve sanatçıların mevcut kültürden türetilen veya ondan ilham alan yeni işler yaratmasını imkansız hale getirdiğini düşünüyor. Yine Walt Disney üzerinden örneklersek, o sadece yaratıcı çalışmanızı korumanın neden önemli olduğunun bir örneği değil, aynı zamanda bir şeyleri sonsuza kadar telif hakkı altında “korumanın” yol açtığı tehlikenin inanılmaz bir örneğidir. Nasıl mı?

Sene 1937. Disney, tamamen kendilerine ait bir hikayeye dayanan ilk uzun metrajlı animasyon filmini yayınladı. Filmin adı Pamuk Prenses. Neden kendilerine ait diye soranlar olabilir tabii, ama sonuçta hikayedeki tüm karakterlerin telif hakları Disney’e ait. Tabii Pamuk Prenses’in hikayesinin tamamen, Alman kırsalını dolaşarak, çocukları nasıl korkutacakları konusunda büyükannelerin çocuklara anlattıkları hikayelerden esinlenen Grimm Kardeşlerin eseri olduğunu bir kenara atarsak, bu durumda bir sıkıntı yoktur. Ama aynı Disney bir okul etkinliğinde “Pamuk Prenses” karakteri kullanıldığı için telif hakları üstünden dava edip, okulu ceza ödemek zorunda bırakacak kadar agresif bir tavırdadır. Yani Disney kamu malı haline gelmiş hikayeleri kullanırken bunda bir sorun yoktur, ama kullandığı gibi bu hikayelerin, ve hikayelerde yer alan karakterlerin tamamının telif haklarını ellerine geçirince durumun kanunun açıklarından faydalanmak ve bir tekel haline gelmek olduğu aşikardır.

Disney için tek örnek Pamuk Prenses’de değildir, örneğin Mulan bir Çin efsanesine, Küçük Deniz Kızı bir Hans Christian Andersen hikayesine, The Jungle Book Rudyard Kipling’in karakterlerine dayanmaktadır ve bu liste uzar gider. Hukukun diğer dallarında herkesin erişimine açık bir olguyu gasp edip, üzerinden para kazanıp, insanların bu olguya erişimini engellemek, erişmek isteyenleri cezalandırmak ise dolandırıcılık ile mafya tarzı eylemler arası bir yerdedir. Disney bir film yapmak için kamu malı olmuş unsurlara el attığı an, hikayelerinin ve karakterlerinin telif hakkını alarak bu unsurun kamuya erişimini imkansız hale getirmektedir.

Ne anlatmak istediğimi anlamadıysanız, yeni bir “Küçük Deniz Kızı” hikayesi yazmaya girişin, sosyal medyada da bunu duyurun. O an ne demek istediğimizi anlayacaksınız, ancak yasal süreçlerde karşılaşacağınız masrafları ödememi beklemeyin.

Aslına bakarsanız fikri mülkiyet hakları konusundaki tartışmalar Disney ve Mickey Mouse’tan çok daha eskidir. Hatta telif hakkı anlaşmazlıkları matbaayı bir dönem geçersiz kılmıştır. O sebepledir ki ilk basılan kitaplar kutsal kitaplar ve erotik hikayeler olmuştur. Daha da geri gidelim, eski Romalı bir dövüş şairinin özdeyişlerinde, popüler şiirlerini satan kitapçılardan hiçbir kazanç elde edememekten yakındığına rastlarız. Altıncı yüzyıl İrlanda’sında, kopyalanmış bir el yazması hakkındaki bir anlaşmazlık yüzünden 3000 kişinin hayatına mal olan gerçek bir savaş verildiği gerçeği de tarihte rastlayabileceğiniz trajikomik durumlardan birisidir.

Yine de telif hakkı yasalarının anlaşmazlıkları sadece mahkemede ve kan dökülmeden çözmek için gelişmediğini unutmamak gerekir. Bu yasalar insanları heyecan verici yenilikler üretmeye teşvik etmenin bir yolu olarak görülüyorlardı ve tarihteki her ieoloji, fikir ve düzenleme gibi başlangıçta gayet iyi niyetliydi. Ta ki insanlar bunu iğdiş edene kadar. Hatta bu iyi niyet, Amerika Birleşik Devletlerinin kurucu babaları tarafından telif hakkı yasasını anayasaya dahil edildiğinde tam olarak akıllarında olan şeydi. Buruşuk eski bir parşömende yazılı diğer pek çok madde gibi, bu madde de çok spesifik değildi, ancak kongrenin yazarları ve bilim adamlarını orijinal eserler yaratmaya teşvik etmek için telif hakkı kısıtlamalarını kullanabileceğini açıkça belirtmekteydi.

Madde kabaca şöyledir;
“Kongre, yazarlara ve mucitlere sınırlı bir süre için ilgili yazıları ve keşifleri üzerinde münhasır hak sağlayarak bilimin ve faydalı sanatların ilerlemesini teşvik etme yetkisine sahip olacaktır.”

Telif hakkı maddesi kapsamında ilerleyen yıllarda çıkarılan yasalar, çeşitli tekeller, yani yazarlara iyi bir çalışma sağlayan ancak sonsuza kadar sürmeyen tekeller yarattı. Eski dönem politikaları, faydacı bir mülk sahipliği teorisi konusunda samimi ve bugüne göre çok daha barışçıl bir habitat yarattı. Buradaki fikir, mucitlerin ve yazarların, yarattıklarının tüketiciler için ne kadar yararlı olduğuyla orantılı olarak ödüllendirilmesi gerektiği ve ayrıca insanların bu yaratışarın çalınmasından endişe duymadıklarında daha yararlı şeyler yaptıkları üstüne şekillenmişti. Tabii ki, bunun arkasındaki mantık tam olarak mükemmel değildi. Disney kendi çalışmasının telif hakkını alamasaydı, bir daha hiçbir şey yaratamayacak kadar pes edebilir diye düşünen nahiflikte bir bakış açısıydı bu, ve belki de bu doğruydu, ama karşıt fikir olarak her sanatçının para güdüsü ile hareket etmeyebileceği hususu bu bakış açısında yer bulamıyordu. Tüm bu iyimserlik içinde İngiliz filozof Jeremy Bentham, telif hakkı yasalarının mucitleri harika şeyler yapmaya teşvik ettiğini savundu. Ona göre, yasaların yardımı olmadan, mucit neredeyse her zaman rakibi tarafından piyasadan silinirdi. Rakip, mucide çok fazla zaman ve masrafa mal olan bir buluşa hiçbir masraf yapmadan sahip olduğunu görünce, daha düşük bir fiyata satarak, hak sahibini, hak ettiği tüm avantajlardan mahrum edebilirdi. İlk bakışta tüm bu söylemler oldukça makul görünmektedir, hatta öyledir. Yetenekli ve zeki insanları, fikirlerinden kâr elde etmeleri için ayrıcalıklı bir seçenek sunarak, topluma yenilikler sunmaya teşvik etmek, ve sonra bu unsurdan toplum yeterince faydalandığında, veya hak sahibi öldüğünde, bu unsuru kamu malı haline getirmek gayet anlaşılabilir bir yaklaşımdır.

Sorun şurada başlamaktadır. Günümüzde telif hakkı yasaları ve süreçleri bu ılımlı yaklaşımdan gayet uzaktır. Sanki Jedi konseyi bir kanun çıkarmış, sonraki nesil ise karanlık tarafa geçerek, Sith Lordları gibi bu kuralları zorbalıkla kullanmayı tercih etmişler gibidir. Şimdi Jedi filan dediğim için Disney beni dava edebikir mi bilmiyorum. Ama buna gerek görürlerse, ve en ufak bir yasal imkan bulurlarsa peşime düşmeleri onlar için sıradan bir olaydır.

Peki, zaman içinde telif hakkı yasalarına ne oldu?

Kısaca özetlemek gerekirse 1830’ların başına kadar, telif hakkı süreleri yalnızca 14 yıl ile sınırlıydı. Ve hatta Disney Mickey Mouse’u yarattıktan sonra, telif hakkı yalnızca 28 yıl sürdü ve 28 yıl daha yenileme seçeneği vardı. Bu, Mickey Mouse’un 1984’te kamu malı olacağı anlamına gelirdi. Ama Disney o güne kadar görülmemiş bir şeyi başardı.1976 yılında kongre, telif hakkı yasasına bir kurul rehberliğinde tam bir revizyon yaptı. Kurul Disney lobi ekibinin desteklediği bir topluluktu. Walt Disney ölmüştü ve şirketin ikonik karakterleri üzerindeki telif hakkı yakında sona erecekti. Rakipleri tarafından gıpta ile bakılan, inanılmaz gelir getiren fan kitlelerinin kontrolünü kaybetme konusunda çok da uzlaşacak gibi değillerdi. Disney’in lobi çalışmaları ile çıkan 1976 yasası, telif hakkı koruma süresini 28 yıldan, yazarın ömrünün üstüne eklenecek 50 yıla çıkardı. Sonuç olarak, Disney ve diğer şirketlerin lobi faaliyetleri Mickey’i 2003 yılına kadar ellerinde tutmalarını garantiledi.

Farkındaysanız 2023 yılındayız ve Mickey vb tün karakterler hala Disney egemenliğinde. “Hani 2003 yılına kadardı?” diyorsanız, bu durumun nedeni 1998’de, telif hakkı süresi uzatma yasasının veya CTEA’nın kabul edilmesi ve eserlerin hak sahibibib ölümünden sonra 70 yıl daha uzatılması ve ayrıca kurumsal eserlerin orijinal yayınlanmalarından itibaren 95 yıl veya yaratılmalarından itibaren 120 yıl (hangisi önce sona ererse) korunmasıdır. Bu da sevimli farenin 2125’e kadar kamu malı olmayacağı anlamına geliyor. Sonuç olarak, insanlar kelimenin tam anlamıyla bu yasaya Mickey Mouse koruma yasası diyor.

Hukuk bilgini Laurie Reichter’e göre Disney, telfi hakkı süresindeki uzatmalar için lobi faaliyetlerine 6,3 milyon dolar harcadı. Hatta Disney Pac adında bir eylem komitesi kurdular ve sonunda CTEA’da söz hakkı sahibi olacak senatörlere bağışlarda bulundular. Tüm bunlar, Mickey ve diğer karakterler için kamu kullanımına açılma ihtimalini kapattı ve Disney’in kasasında saklı kalmaya devam ediyorlar.

Şunu kendimize diyebiliriz. Disney’in telif haklarını elde tutmak için bu çabası art niyetli olmayabilir. Lakin burada temel sorun Disney’in kendi yarattığı karakterler değil, kamuya mal olmuş hikayelerdeki karakterlerin de kontrolünü elde tutmasıdır. Winnie the Pooh, Pamuk Prenses, Küçük Deniz Kızı, Külkedisi, Aladdin, Herkül, Uyuyan Güzel, Mulan gibi bir çok karakter kamu malı olan, yani halka açık ve telif hakkıyla korunmayan eserlerden alınmıştır. Elbette, kendi mulan versiyonunuzu yapmayı deneyebilirsiniz, ancak mucizevi bir istisna dışında, çok uluslu bir şirketin yarattığınız karakterler ve anlattığınız hikaye üzerinde sanal bir tekele sahip olduğu durumda bırakın çok başarılı olmayı, bu versiyonu yayınlamanız bile son derece zor olacaktır. dedi, kesinlikle deneyebilirsiniz.

Disney’in kamuya hiçbir şey katmadan baskı uygulamasından daha büyük bir sorun ise, lobi faaliyetleri sayesinde telif hakkı uzantılarının yüzbinlerce daha az bilinen eseri tamamen kullanılamaz ve erişilemez hale getirmesidir. Bu eserler telif hakları genişletilerek bir kenara atılmış şekilde öylece durmakta, ve şirketler belki bir gün onları bir şeye dönüştürmek isterlerse gün yüzüne çıkmaktadır. Bu atıl durumda bırakılmış kaynakların hangi yaratıcı çalışmaya yol açabileceğini tahmin edemeyebiliriz elbette, ama olsa Goethe’nin Faust eserinden tutun, Batı Yakası Hikayesi”ne uzanan birçok eserin de başka hikayelerin türevleri olduğunu unutmamamız gerekir, ve birçok bilim insanı, bir yazarın ölümünün çok ötesinde telif hakkı süresinin uzatılmasının fayda sağlamaktan çok zarar verdiğini düşünmektedir.