2020 senesi sonları, pandemi ve kapanmalar döneminde tüm şirketler zorluklar içinde boğuşurken, kripto para birimleri ile birlikte altın çağını yaşayan bir unsur vardı. Start-Uplar. O dönemlerdeki popülerliğin etkisi ile bu iki olgu inanılmaz derecede büyüdü. Bu büyüme inanılmaz olduğu kadar tehlikeliydi, çünkü olağan bir piyasa koşulunda test edilmemişlerdi, insanların kapanma dönemlerindeki kısıtlılık ve yoksunluk durumlarından faydalanan yapılardı. Ve elbette bu kapanma dönemi er ya da geç bitecekti. Sonuç olarak 2024 senesine geldiğimizde bu dönemin ve döneme ait yapılan açgözlü hamlelerin hem bireysel, hem de global olarak ters etkilerini dünyanın geneline yayılmış bir buhran halinde deneyimliyoruz.

PitchBook’a göre geçen sene 3000’den fazla startup iflas etti. Yatırımcıların finansmanı ile değerleri her geçen gün daha da fazla kabartılan bu girişimlerin %19’u önceki dönemlerine göre daha düşük değerleme ile finanse edilmeye başlandı. Risk yatırımı yapan kuruluşların %40’a yakını bu anlaşmalardan ya çekildi, ya da yeni anlaşmalara kapısını kapadı. Ve bu dönemde bu girişimlerde çalışan 250binden fazla çalışan işsiz kaldı.

Sadece ABD’de iflas bildiren şirket sayısı 2010 yılından bu yana en yüksek rakama ulaştı. Aralarında bir dönemler Elon Musk karizması ile ‘ulaşımı yeniden tanımladığı iddia edilen’ HyperLoop One 450 milyon dolarlık yatırımı yerle yeksan edercesine kapandı.

Bird ‘toplu taşımayı yeniden tanımlayacağını’ söylüyordu, bir yönden de tanımladı. Kiraladıkları Çin malı scooterlar ile trafiğin, çevrenin, şehir düzenlerinin tüm ayarları ile oynadılar, oynarken de dünyada görülmemiş bir hızda 1 milyar dolarlık değerlemeye ulaştılar, hatta 2.5 milyar dolarlık bir değerleme bile gördüler, ama yetmemiş olacak ki onlar da iflas başvurusunda bulundu. Çünkü art arda 30 gün boyunca New York Borsasında değerleri 15 milyon doların altında kaldı, borsadan çıkarıldılar.

Oysa ehliyetsiz ve sarhoş insanlara birkaç dolar karşılığında dünyanın en güvensiz araçlarından biri olan scooterla şehir trafiğinde dolaşma imkanı sunmanın para kaybettireceğini kim düşünebilirdi ki? (!) Kimse düşünememiş olacak ki, 2018 yılından günümüze Bird 1.6 milyar dolardan fazla net zarar açıkladı. Borsada hisselerine birikimlerini yatıranlar ise kullandıkları akıllı telefonları sosyal medyada böbürlenme amaçlı kullanımdan, borç ödeme planları yapmak, arada da gelen aramaları sessize almak için işlevsel hale getirmiş oldular.

Dental sektörde dişler için 3D basılmış şeffaf hizalayıcıları direkt olarak müşteriye satarak endüstride bir devrim yaratacağı konuşulan Smile Direct Club, 2019 yılında 8.9 milyar dolar değerlemeye tabi tutulmuştu, halka arz sonrasında ise kar etmediği gün yüzüne çıkınca 5 senede 8 milyar dolardan fazla değer kaybı yaşadı. O da geçtiğimiz aylarda 900 milyon dolar borçla kapandı.

Örneklere devam ederek, bu start-up balonunun şişip patlaması sürecindeki modeli oluşturan şablonu iyice pekiştirelim.

Sağlık sektöründe teknoloji girişimi olan Olive AI, pandemi sırasında sağlık hizmelerinde yükselen otomasyon ihtiyacını karşılama iddiasıyla 2020 yılında 4 milyar dolarlık değerlemeye ulaşmıştı. Ardından şirket yatırımcılardan 900 milyon dolarlık bir yatırım topladı. 2022 yılına gelindiğinde ise ‘zorlu ekonomik koşullar’ gerekçe gösterilerek birçok elemanının işine son verdi. 2023 yılının Kasım ayında ise iflas başvurusunu yaptı. AI kelimesinin bu denli popülerleştiği bir dönemde yapay zeka destekli şirketlerden ilk iflasın gelmesi de bunun devamının olabileceğini işaret eder mi, bunu zaman içinde göreceğiz.

Robot pizza dağıtım şirketi Zume, 2023 yaz aylarında kapandı. Oysa 2018 yılında risk sermayesi fonlarından 445 milyon dolar toplayan şirket, bir zamanlar 2.5 milyar dolar değerlemeye tabi tutulmuştu. 2020 yılına gelindiğinde vaat ettikleri robot pizza dağıtım işini kapatmaları biraz trajikomikti elbette, ardından da gıda paketleme, üretim ve dağıtım sistemlerine odaklandıklarını söylemeleri zaten en başta iddia ettikleri yenilikçi start-up mentalitesi ile birebir zıt düşmekteydi.

WeWork ofis emlakçılığında devrim niteliğinde bir uygulamaydı. Hem de bedava bira musluğu gibi über cazip özellikler sunuyordu. Dünya çapında bir tanıtım kampanyası ile WeWork ve kurucusu Adam Neumann, klasik bir iş modeline teknoloji cilası çekilerek milyarlarca dolarlık risk sermayesi fonunun nasıl çekilebileceği konusunda oldukça dikkat çekici bir örnek teşkil eder. Öyle ki, zirve noktasında 47 milyar dolar değerinde olduğu söylenen WeWork, sadece SoftBank üzerinden 16 milyar dolarlık yatırımı kasasına çekmişti. SoftBank kurucusu Masayoshi Son, 2016’da 15 dakika sürmeyen bir WeWork ofisi turu sonrası yatırım yapmaya başlamıştı.

Start-uplar kadar onların bu denli şişmesine neden olan diğer enstrüman olarak risk yatırımı sektörü de incelenesi bir durumdur. Zira az önce bahsi geçen SoftBank Vision Fund, Bloomberg tarafından iddia ediliği üzere sadece son 2 yılda bu startup yatırımlarından 53 milyar dolar kaybetmiştir. Son 10 yılın en büyük yatırımcılarından olan SoftBank teknoloji cilası çekilmiş her iş modeline yatırım yapma eğilimindeydi, birçoğu şirketin de bu yatırımlarla değerlemesini kabartarak, halka arz dönemine kadar balonu şişirip, halka arz sonrası balonu bireysel yatırımcının ellerinde patlattılar.

Farkındaysanız şablon artık belirgin hale gelmiştir. Bir planı yeterince cilala, yatırımı yap, değerlendirmede şirketin değerini kabart, bu şişik fiyattan halka arz et, küçük yatırımcının parasını çek, sonra iflası açıkla şeklinde yürüyen bu süreç, aslında temel anlamda kripto para dolandırıcılıkları ile oldukça yakın özellikler taşır. Değeri olmayan bir metayı, değerli gösterip, sıradan kullanıcıya yüksek fiyattan satmak şeklinde yürüyen bu düzen, ülkemiz dahil olmak üzere dünyanın her yerinde şu an uygulanıyor, ve gayet de başarılı oluyor.

Çünkü bu şirketlerin hedefi kar etmek değil, büyümek. 100 TL sermayesi olan bir şirketi 100 TL ile 2 katına büyütebilirsiniz, lakin 1000 TL sermayeye ulaştığınızda 100 TL’lik yatırım size aynı büyümeyi sağlamayacaktır. Yani sermaye bir noktaya geldikten sonra ne yatırım alırsanız alın daha büyümeyi aynı hızda tutamazsınız. Ve tüm hedefini büyüme üzerine kurmuş olan bir iş yapısının er ya da geç bir gün yolda kalacağı bir gerçektir. Meta vb markaların da startuplar olduklarını ve büyüme hedefli olduklarını söyleyebilirsiniz, ancak bu tür büyük markalar, bir noktada markanın para kazanması için gerekli altyapıları oluşturmak zorunda kalmışlardır. Oluşturabilenler şu an ayaktayken, oluşturamayanlar bizim için geçmişte kalan anılar haline gelmiştir. (Konuyla ilgili Google ve AdSense tarihi hakkında ufak bir araştırma yapmanızı tavsiye ederim.)

Ne oldu da startuplar aynı dönemlerde çökmeye başladı diye sorabilirsiniz elbette. Basit şekilde cevabı diğer tüm balon araçların gerekçeleri ile aynıdır. Bir balonu şişirmeniz nasıl zaman alıyorsa, daha fazla şişemeyip patlayacağı ana kadar hava basmanız gerekir. Hava bastıkça büyüyen balonun patlayana kadar geçeceği zaman, tıpkı kripto paralarda olduğu gibi diğer olgularda da uzunca bir süreçtir, ama sonuç bellidir.

Son birkaç yıldır startupların buhran yaşadığı dönemlerdeyiz ama bu dönemin risk yatırımı destekli bu kuruluşlar için son on yılların en iyi döneminin ardından gelmesi dikkat çekicidir. 2011–2021 arasında risk yatırımı alan startupların edindiği yatırım miktarının 46 milyar dolardan, 345 milyar dolar civarına ulaşması bu altın dönemi gösterir. 2022 yılında ise Federal Rezerv tarafından faiz oranlarının arttırılmaya başlamasıyla birlikte, yatırımcıların gitgide kar marjı düşerken risk barındıran startup yatırımlarından, daha güvenli limanlara yanaşması da bu çöküşü tetikleyen faktörlerden birisidir. Çünkü altın çağında startupları cazip kılan iki faktör vardı;

Birincisi, düşük faiz oranlarıydı. Güvenli bir yatırıma yönlendiğinizde 10 sene içinde elde edeceğiniz kar marjını, neredeyse günler içinde edinebileceğinizi sunan bir yapıydı risk yatırımları ve portföyünüzde zarar ettiğiniz enstrümanlar olsa dahi, birkaç tanesi kara geçtiği an, gayet kazançlı bir yatırım enstrümanına dönüyordu.

İkincisi ise Facebook, Whatsapp, Snap, Google, Instagram gibi risk sermayesi ile finanse edilen girişimlerin geçmişteki inanılmaz başarılarının, “yeni mucizeler” ile tekrar gerçekleşebileceği algısının yatırımcılardaki etkisiydi. Yatırımcılar bu başarılardan sonra bir anda geçmişte dotcom balonu ile zarar ettikleri teknoloji girişimlerine tekrar aşırı ilgi duymaya başlamıştı. Bu ilgi öyle bir noktaya gelmişti ki, büyük isimler olarak adlandırılan devasa kuruluşlar, evlere şenlik startup yatırımları yapar hale geldiler.

Pandemi ve karantinaların olduğu karanlık dönemde, dünyanın dört bir yanındaki insanlar, hayatlarında o güne dek ihtiyaç duymadıkları yeni teknolojileri, daha önce hiç yaşanmamış bir hızda benimsemeye başladılar. Yatırımcılar bu ihtiyaçları karşılayan ve karşılayacağını iddia eden startup kuruluşlara daha fazla ilgi duyar hale geldiler. Zoom vb üzerinden toplantılar yapan, evden çalışırken yemek teslimatını Uber vb uygulamalardan alan, bir lokasyona bağımlı olmadan çalıştığı için gittiği yerlerde AirBnb ile ev kiralayan insanların sayısındaki inanılmaz ama pandemi etkisindeki artış tüm startupları cazip gösteren kriterlerdi. Tabii bazı startuplar bu istatistikleri bot kullanıcılarla, raporlardaki çarpıtmalarla kabartırken, denetim mekanizmalarının daha az efektif çalışmaları da balonun şişmesini hızlandırıyordu. Tüm bu hengamede çok fazla rekabetin olduğu ve asla yeterli karlılığa sahip olamayacak sektörlerdeki girişimlere bile akıl almaz paralar akıtıldı.

Sonuç belliydi, ve karşımıza çıkması da uzun sürmedi. Pandemi dönemi karantinaları bitince, yavaş ve emin adımlarla sistem eski haline dönmeye başladı, evden çalışma oranları, zoom toplantıları gibi bir çok unsur gitgide azaldı. Çarklar yeniden dönmeye başlayınca faiz oranlarının yükselmesi gibi çeşitli tetikleyici unsurlar da devreye girdi. Beklentilerini karşılamayan kar oranları, ve hatta zarar tabloları ile yüzleşmeye başlayan startupların yatırımcıları da gitgide desteklerini azaltmaya başladılar.

İşin diğer bir sıkıntılı tarafı da değerleme konusundaki fütursuzluktu. Daha birkaç sene öncesine kadar milyarlarca dolar üzerinden değerlemeye tabi tutulan bu şirketlerin hepsinin patlamaya hazır bomba olduğunun farkında değillerdi dersek durumu çok hafife almış oluruz. Öncelikle şunu belirtmek önemlidir. Risk sermayesi fonları, yatırım yaptıkları işin kar etmesi için olaya dahil olmazlar. Onlar fikir aşamasında yatırım yapar, ve amaçları bu fikri yeterince cazip hale getirdiklerinde satıp en yüksek karı elde etmektir. Bu cezbediciliğin en büyük tetikleyicisi ise şirketin değeridir. 100 milyon ile değerlenen bir şirkete 1 milyon yatırmak psikolojik olarak daha zor iken, 1 milyar ile değerlenen bir şirkete 1 milyon yatırmak çok cezbedicidir. Oysa şirketin değeri için kullanılan kriterler, üzerlerinde gayet oynanabilir rakamlardır, tahminler ve projeksiyonlar kolaylıkla farklı yansıtılabilir ve bu değerleme aslında maddi yönden karşılığı olmayan rakamlara evrilebilir. Burada derdim, hiçbir kişi veya kuruluşu töhmet altında bırakmak değildir. Lakin 3–5 bin TL’lik alacağı için birbirlerinin gırtlağına yapışan insanların olduğu bir dünyada, milyonlarca dolarlık yatırımlardan kar etmek isteyen insanların neleri göze alabileceğini de aklınızda geçirmenizi tavsiye ederim.

Risk sermayesi tarih boyunca şirketlere akıtıldı elbette. Ama geçmişte bir şirket milyar dolarlık bir piyasa değerine ulaştığında, kar etmeye geçmek üzere sağlam adımlarla ilerliyor olurlardı. Yazının başında incelemenizi tavsiye ettiğim Google ve Adsense hikayesi bunun örneklerinden birisidir. Fakat, bu kriter nasıl oluyorsa, şu an peşpeşe iflas etmeye devam eden startupların hiçbirisinde önem taşımadı. Yani kar etmeyen kuruluşlara para pompalanıp, yüksek değerlerle satışa cazip hale getirildiler. Sonuçta da olan, “şark kurnazı” yatırımcıya oldu. Risk sermayedarları umdukları rakamlara ulaşmasalar bile, WeWork ve benzeri startupları gayet kar ederek ellerinden çıkardılar.

The New York Times’da Erin Griffith’in bahsettiği rakamlara göre, 2023’ün ilk 11 ayında iflas eden 3200 startup şirkete 27.2 milyar dolarlık risk sermayesi fonu aktarılmıştı. Bu rakam PitchBook verilerine dayanırken, daha çarpıcı bir bilgi de ekliydi. Bu verilerin çok kapsamlı olmadığı ve muhtemel toplamın çok azını gösterdiği, çünkü çok fazla sayıda şirketin herhangi bir başvuru yapmadan sessizce iflas ettiği söyleniyordu. Hali hazırda bu 27.2 milyar dolarlık rakam, WeWork gibi borsaya açılan, veya risk sermayesi yatırımcılarının yaptıkları yatırımdan daha düşük fiyatlara elden çıkardıkları şirketleri kapsamamaktayken, durumun vehametini gözler önüne sermektedir. Aynı makalede Erin Griffith örnek olarak vaktinde 7.6 milyar dolar değerlemeye tabi tutulan ve sonrasında 15 milyon dolara satılan Hopin örneğini vermekte. Bu sistemi yıpratacak kadar büyük bir zarar demektir.

Günümüzde çok sıkı şekilde “hypelanan” AI (yapay zeka) konusundaki hengame bu kayıpların çoğunu gölgeler gibi görünse de, aynı şeylerin bu alanda da yaşandığı aşikardır. Örnek olarak Meta, yapay zeka (aldatmacası) ve faaliyet alanlarındaki maliyet azaltma çabaları ile kağıt üzerinde %178 büyüme göstermiş gibi görünse de, Metaverse saçmalığı ile kaybedilen 46.5 milyar dolarlık yatırım hakkında kimsenin ağzını açmaması sanırım medyadaki isimlerin Zuckerberg ile tersleşmekten kaçındığının göstergesi. Bloomberg’e göre, geçen sene kurulan startupların neredeyse tamamında ortak nokta yapay zeka oldu ve bu startuplar 18 milyar dolar civarı yatırım aldılar. Sanırım benzer senaryoları yaşamak için çok beklemeyeceğiz.

Bu iflasların sisteme bir diğer etkisi de, gerçekten işe yarayacak fikirlerin, bu şişirilmiş rekabet ortamında, gerçekçi davranarak yatırımcı bulamamaları olmaktadır. Karlılık vaat edecek, iyi bir fikir gelişim sürecinde olsa da, rakip olarak aşırı süslenmiş ama hiçbir kar vaat etmeyen iş modelleri, safsata söylemlerle yatırımcıyı ikna etmekte daha başarılı olmaktadır. Ancak her iflas serisi sonrası yatırım oranları daha da düşmektedir. PitchBook verilerine göre 2023’ün ilk çeyreğinde girişim sermayesi yatırımları önceki seneye oranla %38 oranında düşmüştür.

Sonuç olarak, ister kripto piyasası, ister startup girişimciliği olsun, hiçbir olgunun arkasında olup bitenler, size sunulduğu gibi değildir. Ve “yatırım tavsiyesi değildir” diyerek size akıl verenlerin çoğu aslında “yatırım tavsiyesi” verirken yasaya uymadığı gibi, çoğunlukla sizi de yanlış yönlendirmektedir. Kazanç, popüler olanda değil, bir sonraki popüler olacak aracı bulmakta yatar. Yani Cenap Şahabettin’in dediği üzere;

“Altından kendini gözet, zehiri hiçbir zaman teneke kutu içinde sunmazlar.”